Başkan Burkay Güçyetmez’den Tarihi Çağrı!

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Gaziantep Şube Başkanı Burkay Güçyetmez, deprem yargılamalarında adalet, bilim ve hukuk devletinin korunması çağrısında bulundu. Hatalı bilirkişi raporları ve yapısal sorunlar nedeniyle sağlıklı yargılama süreçlerinin zedelendiğini vurguladı.

Haber Giriş Tarihi: 29.12.2025 14:34
Haber Güncellenme Tarihi: 29.12.2025 14:34

Güçyetmez’den Tarihi Çağrı!

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Gaziantep Şube Başkanı Burkay Güçyetmez, deprem yargılamaları ile ilgili yaptığı açıklamada, adalet, bilim ve hukuk devleti için tarihi bir çağrıda bulundu.

İMO Şube Başkanı Güçyetmez, Türkiye tarihinin en yıkıcı felaketlerinden biri olarak hafızalara kazınan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki Kahramanmaraş depremlerinin ardından sorumluluğu bulunan herkesin hukuk önünde hesap vermesi, adil ve bilimsel bir yargılama süreciyle gerçek sorumluların tespit edilmesinin; yalnızca geçmişin hesabı için değil, gelecekte benzer acıların yaşanmaması için de zorunlu olduğunu söyledi.

6 Şubat depremleri sonrası başlayan yargı süreçlerinin, yalnızca bireysel kusur yargılamaları olmanın ötesinde, adalet duygusunun ve toplumsal vicdanın yeniden inşası süreci olması gerektiğini belirten Güçyetmez, ancak mevcut uygulamalarda yaşanan yapısal sorunların, bu davaların hem teknik hem de hukuki açıdan sağlıklı şekilde yürütülmesine engel teşkil ettiğini belirtti.

SAHA DENEYİMİ OLMAYAN BİLİRKİŞİLER RAPOR HAZIRLADI

Güçyetmez, şöyle devam etti: “Deprem yargılamaları hukuk dışında özel ve teknik bilgi gerektiriyor. Bu nedenle yargı süreçleri bilirkişi raporlarına bağımlı hâle gelmekte ve bilirkişi raporları yargılamalarda sonucu belirleyecek kadar etkili olmaktadır. Böylesine ağır sonuçlar doğuran ve yargılamaların seyrini doğrudan etkileyen bilirkişi raporlarını hazırlayacak kişilerin, ilgili alanda yalnızca teorik bilgiye değil, aynı zamanda ciddi bir saha ve uygulama deneyimine sahip olmaları zorunludur. Ancak deprem yargılamalarına ilişkin bilirkişi görevlendirmelerinde bu zorunluluk sistematik biçimde göz ardı edilmiştir. İnceleme konusu alanda yeterli saha veya uygulama tecrübesi bulunmayan, yalnızca üniversitelerin ilgili bölümlerinde akademisyen olmanın uzmanlık için yeterli sayıldığı kişiler bilirkişi olarak görevlendirilmiş; bu hatalı yaklaşım sonucunda görevlendirmelerin büyük çoğunluğu üniversitelere yöneltilmiştir. Oysa açıkça beklenen ve hukukun gerektirdiği, konusunda uzman olmayan ve yeterli deneyime sahip bulunmayan kişilerin bilirkişilik görevini kabul etmemeleridir. Buna rağmen, pek çok yargılamada bu temel ilke göz ardı edilmiş; uzmanlık şartına aykırı biçimde hazırlanan bilirkişi raporlarıyla adil ve sağlıklı yargılama hakkı zedelenmiştir.

EKSİK, YETERSİZ VE ZAMAN ZAMAN HATALI RAPORLAR

Hazırlanan Bilirkişi raporlarında ise daha önce defalarca ayrıntılı olarak açıkladığımız üzere; Akreditasyonu bulunmayan yapısal analiz programları kullanılmış, Güncel yazılımlar geçmiş yönetmeliklere hatalı biçimde uyarlanmış, Deprem sonrası örselenmiş beton numuneleriyle yapım aşamasındaki dayanım belirlenmiş, Yıkımın gerçek nedenleri ve sorumluluk zinciri ortaya konulmadan kusur tespiti yapılmış, Alternatif bilimsel görüşlerin ve uzman raporlarının dikkate alınmadığı çok sayıda bilimsel ve teknik hata mevcuttur. Bu eksik ve denetlenemez raporlar nedeniyle, yıkımın çok aktörlü ve çok boyutlu yapısı göz ardı edilmekte; tüm sorumluluk sistematik biçimde inşaat mühendislerinin üzerine yıkılmaktadır. Ne yazık ki yargılamalarda, mahkemeye sunulan, konunun uzmanı olan akademisyenlerin ve bağımsız bilirkişilerin alternatif teknik görüşleri dikkate alınmadan; eksik, teknik açıdan yetersiz ve zaman zaman hatalı bilirkişi raporlarına dayanılarak cezalar verilmektedir. Bu durum, hukuki güvenliği ve bilimsel doğruluğu tamamen ortadan kaldırmakta; yargılama sürecini tek taraflı ve cezaya odaklı bir yapıya çevirerek sadece meslektaşlarımızı değil, hukuk devletini de doğrudan tehdit etmektedir.

TÜM SORUMLULUK MESLEKTAŞLARIMIZA YÜKLENEMEZ

Ayrıca bu ölçekte bir depremin yol açtığı yıkımda yalnızca projelendirme değil; zemin koşulları, uygulama kalitesi, denetim zaafları, taşıyıcı sisteme yapılan izinsiz müdahaleler, kentsel planlama eksiklikleri, imar afları, kamu denetiminin çöküşü ve karar alıcıların ihmali gibi birçok faktör birlikte etkili olmuşken; devam eden yargı süreçlerinde tüm sorumluluğun meslektaşlarımız olan inşaat mühendislerine yüklenmesi kabul edilemezdir. Meslektaşlarımız, adaletsiz ve haksız biçimde 21 yıla varan akıl almaz cezalarla mahkûm edilmekte; bu cezalar, toplumsal olarak bir öç alma duygusuna dönüşen acı ve hesap sorma isteğini bastırmak amacıyla uygulanmaktadır. Oysa ki ceza hukukunun amacı öç almak değildir. Aksi hâlde yargı, adalet dağıtan bir mekanizma olmaktan çıkarak cezalandırıcı ve intikamcı bir yapıya dönüşecektir.

Bilinmelidir ki yargılama süreçlerinde yaşananlar ile hatalı ve orantısız biçimde verilen bu cezalarla sadece meslektaşlarımız değil, hukuk devleti ve demokrasinin temel taşı olan adil yargılanma hakkı da tehdit altındadır; dolayısıyla hukuk devleti tehdit altındadır.

DENETİM VE KARAR MEKANİZMASINDA YER ALANLAR DA YARGILANMALI

Bu Nedenlerle Bir Kez Daha Çağrıda Bulunuyoruz:

1.6 Şubat depremlerinin çok aktörlü ve olağanüstü niteliği dikkate alınmadan verilen orantısız ve ağır cezalar iptal edilmelidir.

2.Yargılamalar, bilimsel bilirkişilik ve kusur oranı esas alınarak yürütülmelidir.

3.Denetim ve karar mekanizmalarında görev alan kamu idareleri ve yöneticiler de yargı önüne çıkarılmalıdır.

4.Mesleğini iyi niyetle ve ülke yararına icra etmiş inşaat mühendisleri hedef gösterilmemelidir.

5.Hukuksuz kararlar, istinaf ve temyiz süreçlerinde derhal düzeltilmelidir.

Bu çağrı; yalnızca bir meslek grubunun değil, toplumsal vicdanın ve hukuk devletinin korunması çabasının çağrısıdır. İnşaat mühendisleri bu ülkenin düşmanı değil; altyapısını kuran, geleceğini inşa eden üretici gücüdür. Bugün susarsak, yarın hep birlikte enkaz altında kalırız.”