Günlerden bir gün küçük bir çocuk yokuş yukarı bir el arabasının üzerinde, kaldıramayacağı kadar yük ile yukarıya doğru çıkmaya çalışıyor. Bunu gören bir adam koşarak çocuğa yardım ediyor. Alıyor el arabasını en tepeye kadar çıkarıyor. Adam kan ter içinde soluk soluğa dönüp çocuğa soruyor: Evlat bu yükü sana kim verdi? Çocuk, babam verdi amca diyor. Adam, peki evladım baban bu yükü taşıyamayacağını bilmiyor muydu? Çocuk, biliyordu amca lakin babam dedi ki sen bir sürmeye başla mutlaka enayinin biri sana yardım eder dedi. Allah sizden razı olsun amca iyi ki varsınız…
Yaşanan bu örnek hikâyeden toplum olarak çıkarmamız gereken dersler var. İnsanların vicdani duygularını törpülemek üzerine kurulu bir takım zihniyetler yüzünden halk olarak iyilik yaparken bile duruma şüphe ile bakmaya başladık. Son günlerde bir epilepsi hastası için ilaç ihtiyacı olduğunu öne sürerek, sosyal medya üzerinden kurguladığı bir durumu, kendisini hemşire gibi anlatıp gözyaşları içinde insanların duygularını sömüren bir şebeke ifşa edildi. Bazen soruyorum kendi kendime, sizlerde soruyorsunuz. Biz ne ara insanların duygularını sömürüp onları istismar eden bir topluma dönüştük. İyilik yaparken bile kuşkulu yaklaşım sergileme paradoksu bizim suçumuz mu?
Tüm bunları düşünürken, yaşanılan tabloya bakınca suçun aslında halkta olmadığını görebiliyoruz. Depremde çadır satan ve içimizde derin yaralar açan kurumlardan tutun da deprem yardımlarını zimmetine geçiren insanlara kadar neler neler görmedik ki! Haklı olarak birine elimizi uzatırken canımızın yanmamasını istememiz çok da abes bir durum değil aslında.
Bütün mesele dönüp dolaşıp eğitime geliyor. İçerisi boşaltılmış bir eğitimden söz etmiyorum. Eğitimde içeriğin önemi toplumsal kırılmalarda orta çıkıyor. Bilim ile yürümek isteyenler için eğitimin içeriğinden Evrim Teorisini kaldırırsanız, üstelik teori dediğimiz şey hipotez ile benzer özellikler taşır. Aksini ispat ettiğiniz an çürür gider. Bunu çürütmek yerine yok sayarsanız o zaman bilim olmaz.
Aynı şekilde İnançları doğrultusunda yaşayanlar için Din Kültürü dersinin içinden ahlak bilgisini rafa kaldırırsanız. Günün sonunda bir ayağı hep sekmekte olan bir toplum yaratmış olursunuz. Eğitim kadar eğitimin içeriğinin de önemli olduğunu bilerek ve “okumuşta ne olmuş” gibi zır cahillerin tutunduğu dalı keserek toplumu bilinçlendirmeye devam etmedikçe, münhasır medeniyetler seviyesine ulaşmamız mümkün değildir. Hatta başlı başına bir ütopyadır.
Mülakatla değil liyakat ile eğitimi inşa ettiğiniz zaman yaşanacak bütün doğal ve doğal olmayan afetlere daha dirençli bir toplum yaratmış oluruz. Bu asilinden vekile, bu ülkenin bütün paydaşlarının, gelecek nesillere karşı büyük bir sorumluğu ve görevidir. Bir çocuğun çamura bulaşmış kıyafetlerini yıkayarak geçirebilirsiniz. Ancak ebeveynleri tarafından ruhu çamura bulandırılmış bir çocuğun tek arınabileceği ve pirüpak olabileceği yer liyakatin var olduğu eğitim kurumlarıdır. Bu kutsal çatının temellerinin sarsılmasına asla müsaade etmemek de bir vatandaşlık görevidir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
SERDAR ŞİMŞEK
SERDAR ŞİMŞEK'İN KALEMİNDEN, OKUMUŞ DA NE OLMUŞ…?
OKUMUŞTA NE OLMUŞ…?
Günlerden bir gün küçük bir çocuk yokuş yukarı bir el arabasının üzerinde, kaldıramayacağı kadar yük ile yukarıya doğru çıkmaya çalışıyor. Bunu gören bir adam koşarak çocuğa yardım ediyor. Alıyor el arabasını en tepeye kadar çıkarıyor. Adam kan ter içinde soluk soluğa dönüp çocuğa soruyor: Evlat bu yükü sana kim verdi? Çocuk, babam verdi amca diyor. Adam, peki evladım baban bu yükü taşıyamayacağını bilmiyor muydu? Çocuk, biliyordu amca lakin babam dedi ki sen bir sürmeye başla mutlaka enayinin biri sana yardım eder dedi. Allah sizden razı olsun amca iyi ki varsınız…
Yaşanan bu örnek hikâyeden toplum olarak çıkarmamız gereken dersler var. İnsanların vicdani duygularını törpülemek üzerine kurulu bir takım zihniyetler yüzünden halk olarak iyilik yaparken bile duruma şüphe ile bakmaya başladık. Son günlerde bir epilepsi hastası için ilaç ihtiyacı olduğunu öne sürerek, sosyal medya üzerinden kurguladığı bir durumu, kendisini hemşire gibi anlatıp gözyaşları içinde insanların duygularını sömüren bir şebeke ifşa edildi. Bazen soruyorum kendi kendime, sizlerde soruyorsunuz. Biz ne ara insanların duygularını sömürüp onları istismar eden bir topluma dönüştük. İyilik yaparken bile kuşkulu yaklaşım sergileme paradoksu bizim suçumuz mu?
Tüm bunları düşünürken, yaşanılan tabloya bakınca suçun aslında halkta olmadığını görebiliyoruz. Depremde çadır satan ve içimizde derin yaralar açan kurumlardan tutun da deprem yardımlarını zimmetine geçiren insanlara kadar neler neler görmedik ki! Haklı olarak birine elimizi uzatırken canımızın yanmamasını istememiz çok da abes bir durum değil aslında.
Bütün mesele dönüp dolaşıp eğitime geliyor. İçerisi boşaltılmış bir eğitimden söz etmiyorum. Eğitimde içeriğin önemi toplumsal kırılmalarda orta çıkıyor. Bilim ile yürümek isteyenler için eğitimin içeriğinden Evrim Teorisini kaldırırsanız, üstelik teori dediğimiz şey hipotez ile benzer özellikler taşır. Aksini ispat ettiğiniz an çürür gider. Bunu çürütmek yerine yok sayarsanız o zaman bilim olmaz.
Aynı şekilde İnançları doğrultusunda yaşayanlar için Din Kültürü dersinin içinden ahlak bilgisini rafa kaldırırsanız. Günün sonunda bir ayağı hep sekmekte olan bir toplum yaratmış olursunuz. Eğitim kadar eğitimin içeriğinin de önemli olduğunu bilerek ve “okumuşta ne olmuş” gibi zır cahillerin tutunduğu dalı keserek toplumu bilinçlendirmeye devam etmedikçe, münhasır medeniyetler seviyesine ulaşmamız mümkün değildir. Hatta başlı başına bir ütopyadır.
Mülakatla değil liyakat ile eğitimi inşa ettiğiniz zaman yaşanacak bütün doğal ve doğal olmayan afetlere daha dirençli bir toplum yaratmış oluruz. Bu asilinden vekile, bu ülkenin bütün paydaşlarının, gelecek nesillere karşı büyük bir sorumluğu ve görevidir. Bir çocuğun çamura bulaşmış kıyafetlerini yıkayarak geçirebilirsiniz. Ancak ebeveynleri tarafından ruhu çamura bulandırılmış bir çocuğun tek arınabileceği ve pirüpak olabileceği yer liyakatin var olduğu eğitim kurumlarıdır. Bu kutsal çatının temellerinin sarsılmasına asla müsaade etmemek de bir vatandaşlık görevidir.